Ertan Erkovan: “Hüznün mutluluğu içinde geçmişe yolculuk” - Kalan Basım Yayım Dağıtım (Kalan Yayınları)
Ertan Erkovan: “Hüznün mutluluğu içinde geçmişe yolculuk”

Ertan Erkovan: “Hüznün mutluluğu içinde geçmişe yolculuk”

SÖYLEŞİ: Aslı Kemal Gürbey          

Ertan Erkovan, geçen yıl Uzun Hafız Sokağı Günlükleri isimli kitabını yayımlamıştı. Beğenilerek okunan eserin ikinci cildi olan “Uzun Hafız Sokağı Günlükleri II”, Kalan Yayınları imzasıyla okurlarıyla buluştu. Yazar Ertan Erkovan ile yeni eseri hakkında bir söyleşi yaptık. Buyurun söyleşimize…

Merhaba Ertan Bey. Eserin ilk cildini kısa süre önce yayımlamıştınız. Açıkçası 2. cildin bu kadar kısa bir süre içinde gelmesini beklemiyordum. Fakat iyi ki de erken gelmiş ve bu güzel eseri okumak için fazla beklememişiz. Öncelikle yeni eseriniz hayırlı olsun. Bu değerli kitabı kaleme alan Ertan Erkovan’ı tanımayanlar için sizin kim olduğunuzu sorarak başlayalım.

Merhaba, öncelikle beğendiğinizi duymak beni mutlu etti. Bu beni motive eden ve elbette ruhsal açıdan besin kaynağı olan itici bir kuvvet. Bunun için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Uzun Hafız Sokağı, öyle sanıyorum ki en paylaşmaya değer zamanlarını benim de içinde olduğum o güzel 80’lerde sakinlerine tattırmış olsa gerek. O sokakta dünyaya gözünü açan ve gençlik yıllarının tamamını o sokakta yaşamış biri olarak, eğitim hayatım da sokak çevresindeki okullarda geçti diyebilirim. Sokaktan ilk kopmaları lise ve üniversite için yaşadım. Ve hayatın gerçekten de “arka sokak çocuklarından daha büyük bir sorun yumağı olduğu” gerçeğini o zaman anladım.

“Uzun Hafız Sokağı Günlükleri II” ile okurları tekrar bu Kadıköy’deki efsane sokakta ağırlıyorsunuz. İlk kitaptan bu yana sizi bu devam kitabını yazmaya iten en güçlü duygu neydi?

Ben de o sokağın bir sakini olarak yaşadıklarımı ve sokağın bana hissettirdiklerini anlatmasam olmazdı diyerek yazmaya başladım ve bu ikinci kitabı da aynı anlatma arzusuyla kaleme aldım. Bugün her ne kadar doğup büyüdüğüm o sokakta yaşamıyor olsam da, çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği ve kişiliğimin temelini oluşturan değerleri edindiğim o sokağa karşı kendimi borçlu hissediyorum. Bu da beni yazmaya iten diğer bir neden hiç kuşkusuz. Ve en önemlisi, kitabın başında da söz ettiğim gibi, “başlayan her şeyin bir sona ihtiyacı olduğu” gerçeği doğrultusunda bu hikâye de bir finali hak ediyordu.

Kapak görselini kızınız hazırlamış. Öncekini de kızınız hazırlamıştı. Harika tasarımlar olmuş. Kitabın arka kapak yazısı, sokak kavramını yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda bir duygu, bir zaman dilimi olarak ele alıyor. Sizin için ‘sokak’ ne ifade ediyor?

Evet, kapak görsellerini kızım hazırlıyor. Ne diyebilirim, yetenekli bir çocuk. Ona teşekkür ediyorum. Onun bir de abisi var ve o da çok yetenekli. Ama onun ilgi alanı sinema, kamera önü ve kamera arkası. Kendisi kısa filmler yazıyor ve yönetiyor. Ben kitabı yaşanmış bir anı dizini olarak ele aldığımdan, sinematografik olarak neye benzediğini anlamak için oğlumun görüşlerine başvuruyorum. Ona da teşekkür ederim. Şanslıyım ve bunun için şükrediyorum. Arka kapak yazısında da tam da sizin belirttiğiniz gibi, bir zaman dilimi ve o zaman dilimine ait duygular, konsantre bir şekilde okuyucuya fikir vermesi için düşünülerek yazıldı. Bunu yazarken ben her zaman kitabın içinden bir bölüm olmasına özen gösteririm. Burada da aynısını yaptım. Bu seçimi kitabı yazarken değil de bitirip kontrolleri yaparken yapıyorum. Bence her kitabın içinde, kitabın bütün ağırlığını sırtlayan bir paragraf ya vardır ya da olmalıdır.

Bu kitapta yer alan anılar birebir yaşanmış olaylar mı, yoksa kurgu ve hatıraların iç içe geçtiği bir anlatı mı var?

Evet, buradaki anılar, sonlardaki “köy” bölümünden itibaren olan kısım dışında yaşanmış olaylardan oluşuyor. Aslında son bölümler de yaşandı. Fakat o bölümlerdeki kurgusal dokunuşlarla hikâyenin sonunu farklı bir boyuta taşımayı tercih ettim. Bir tür farklı bir son, biraz ucu açık, biraz herkesin kendi hayal dünyasında kendinden bir şey ekleyebileceği bir final sunmak istedim.

Anı yazarken en büyük zorluklardan biri, geçmişi bugüne taşırken duyguyu kaybetmemek olabilir. Siz anılarınızı yazarken nasıl bir yöntem izlediniz?

Çok güzel bir soru. Evet, anı yazarken nasıl bir yöntem dediniz. Şöyle söyleyeyim: Tabii ki günlüklerimden faydalandım. Ama asıl beni geçmişe ve geçmişteki duygulara taşıyan şey müzikler oldu. Yazarken genellikle geceleri seçtim. Neden derseniz, konsantrasyonu bozacak şeyleri minimuma indirmenin en iyi yolu bence gece çalışmak. Anı yazmak, o zamana geri dönmeyi ve hatırlamayı gerekli kılıyor. Tıpkı bir zaman yolcusu gibi müzikler eşliğinde o günlere dönüyor ve adeta o anları yeniden yaşıyorum. Ve bunu yaparken de kalemim boş durmuyor elbette.

Hikâye sürpriz bir finalle bitiyor. Doğrusu ben bile bu sonu beklemiyordum. Usta işi bir final yapmışsınız. Anlatım tarzınız da oldukça şiirsel ve dokunaklı. Bu dili oluştururken sizi etkileyen yazarlar veya edebi akımlar var mı?

Dili beğenmenize sevindim. Ben de çoğu yazar gibi, beni etkileyen yazarların okuyucunun dikkatini çekme becerilerini inceledim. Beğendiğim yazarlar içinde Dostoyevski, Cengiz Aytmatov, Richard Bach başta geliyor. Ama diyebilirim ki her yazardan, okuduğum her makale ve kitaptan bir parça da kendime yazarlık konusunda bir bilgi edinmişimdir. Ve sonunda kendi anlatım dilimi yavaş yavaş oturttuğumu düşünüyorum. Bunu yaparken kalıpların, anlaşılabilme kaygılarının ötesinde samimiyet ve içtenlik benim dilimin tarifidir diyebilirim.

Kitapta sokak, çocukluk, dostluk, aşk ve ayrılık gibi pek çok duygu iç içe. Sizce geçmişteki mahalle kültürü ve sokak yaşantısı günümüzle kıyaslandığında nasıl bir değişim gösterdi?

Günümüzle kıyaslamak, yani o günleri bugünle tartmak, bence burnu sızlatan bir özlemden öte biraz da burukluk hissettiriyor. O günleri tek bir cümle ile ifade etmek gerekirse, bugünün aksine paranın pek çok şeyi tartmaya yetmediği zamanlar diyebilirim. Her şeyi elde etmek için çaba sarf etmenin kaçınılmaz olduğu, bir yerlere hak edilerek gelmekten başka bir çarenin olmadığı adaletli zamanlardı o günler.

İkinci ciltte olduğu gibi kitabın ilk cildini de keyifle okudum. Sanırım okurlarınız da bu yorumuma karşı çıkmayacaklardır. Kitabın ilk cildine dair okurlarınızdan aldığınız en ilginç ya da en duygusal geri dönüş ne oldu?

Kitapla ilgili aldığım dönüşler olumluydu. Samimiyetin okurları kucakladığına şahit oldum. Belli bir yaşın üzerindeki okurlardan, yaşanmışlıklarda kendilerine dair çok şey bulduklarını duyuyorum. Genç okurlardan ise duygularda kendilerinden çok şey buldukları yönünde ifadeler duyuyorum. Bu beni mutlu ediyor.

“Hüznün mutluluğu” gibi güzel bir tanımlama yapıyorsunuz. Sizce anılar hüzünle mi yoksa mutlulukla mı hatırlanmalı?

Evet, hüznün mutluluğu. Bu betimlemeyi ilk defa kitapta da adı geçen üniversiteden arkadaşım Mehmet kullanmıştı. Biz hep biraz melankolik, biraz acılara karşı pervasız olduk. Belki biraz da bu yüzden bu tanımlamayı kullandım. Bence dünyada ne tam mutluluk ne de tam hüzün var. Bir çorbadaki tuz ve biber gibi biraz ondan biraz ondan var. Ve bir denge söz konusu. Dolayısıyla yaşarken iki duygu iç içe ama hatırlarken sanki hüzün biraz daha fazla. Bir resim albümüne bakarken ya da 1987’ye ait bir sayfayı günlükten okurken farkında olmadan yüzümde bir gülümseme oluşuyor. Ve ardından bazen de gözlerim doluyor.

Merak ettiğim hususlardan biri de şu: Bu kitabın ardından yazmaya devam etmeyi düşünüyor musunuz? Ki bence kesinlikle devam etmelisiniz. Neler söyleyeceğinizi merak ediyorum.

Evet, yazmaya devam etmek istiyorum. Aklımda güzel bir hikâye var. Hikâyenin konusu toplama eylemlerden oluşuyor ve kurgusal dokunuşlar mevcut. Ama duygular ve olaylar karşısındaki hissedişler ise herkesin hissettiği kadar gerçek. Zaten asıl amacı insanlarla duygularda buluşmak. Bir ressamın tablosuna sanatseverin fiziken girmesi mümkün değildir ama ressamın duygularının bahçesinde dolaşması kaçınılmazdır. İşte ben de onu yapmaya çalışıyorum.

Anı yazma konusunda herkesin sizden öğrenecekleri hususlar olduğunu düşünüyorum. Kendi anılarını yazmak isteyen ama nereden başlayacağını bilemeyen insanlara önerileriniz neler olurdu?

Bence eli kalem tutan herkesin anılarını yazma konusunda bir şansı vardır. Şöyle düşünebilirler: Kimse insanın kendi yaşadığını ondan daha iyi anlatamaz. Bütünüyle bir kitap hacmini düşününce yazma fikri zor gelebilir. Bunu da aşmanın yolu, kısa kısa, bölüm bölüm yazmaya çalışmak. Dönüp tekrar bakmak ve gerekiyorsa düzeltmek. Çünkü son ana kadar düzeltilecek o kadar çok şey çıkıyor ki insan şaşırıp kalıyor. Parça parça yazmayı deneyebilirler. Ben hep kendime şöyle derim: “Bunu anlatmalıyım. Eğer ben bunu anlatmazsam kimse bunu bilmeyecek.”

Son olarak eserinizin yayın süreci ve yayınevimiz hakkında neler söylersiniz?

Evet, yayınevi ve arkasındaki tüm ekip, bir yazara hak ettiği saygıyı sunan ve değer veren harika bir yaklaşım sergilediniz. Diyebilirim ki yazma konusundaki teknik engelleri sizinle aşmak bana yazmaya devam etme noktasında cesaret veriyor. Karşımda, beni anlayan, kafamın içindekileri çıkartmama olanak sağlayan etkin ve profesyonel bir ekip var. Bunun için teşekkür ederim. Ayrıca sizi kitabın fiziki doğumundaki hızınızdan ötürü de tebrik ederim.