SÖYLEŞİ: Aslı Kemal Gürbey
Bugün, yüreğinden dökülen dizelerle okurlarının kalbine dokunan bir
şairle, Murat Şendur’la birlikteyiz. “İçim Sen Dışım Dara” adlı şiir
kitabıyla yerginin, aşkın, hasretin ve yürek yangınlarının izini süren
şairimizle, şiir ve hayat üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. Buyurun
söyleşimize…
Merhaba Murat bey, sizi tanımakla başlayalım. Murat ŞENDUR kimdir?
Mersin, Tarsus, Bağlarbaşı köyünden ilkokul mezunu emekçi bir aileden emekçi bir insanım. 39 yaşındayım.
İçim Sen Dışım Dara’yı beğenerek okudum. Usta işi dizeler
olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Şiir yazmaya ne zaman nasıl
başladığınızı merak ediyorum.
Teşekkür ederim, şiirim adına çok sevindim. Şiir yazmaya askere
gitmeden önce maniler kafiyeli cümleler kurmaya çalışarak başladım. Bir
süre şiiri tekniğini hece ölçüsünü bilmeden duygusal hikâyeler, arabesk
mektuplar gibi yazdım. Fakat geleneği içimde en derinlerimde hissettiğim
bir dönem oldu, beni çok etkileyen bir süreç yaşadım 2015 – 2016
yıllarında. O günlerden sonra parmak ölçüsü de denilen heceli yazmayı
öğrendim. Sanırım şiirdiller ailesi ve Ahmet Kundakçıoğlu hocama ayrıca
bir teşekkür etmek gerekiyor. Benim bu gün bu kitabı çıkartabilmemdeki
en büyük pay, en çok emek Ahmet hocamındır.
Şairler, çoğu zaman yaşadıkları toprakların sesi, rüzgârın
fısıltısı, sokakların yankısı olurlar. Siz de şiirlerinizde ‘Çukurovalı’
mahlasıyla bu kadim toprakların ruhunu taşıyorsunuz. Bu mahlası
seçmenizde nasıl bir hikâye, nasıl bir duygu saklı?
Mahlasımı ben kendim seçmedim. Yaşadığım coğrafyanın bir parçası
olduğumu hissettiğim anlarda, Çukurova’nın tozunu, sıcağını, emekçinin
alnından süzülen teri gördükçe ve bunları yazıya döküp, haksızlığa karşı
direnç göstermeye başladıkça, Çukurovalı benim mahlasım oldu.
Usta-çırak ilişkisinin yaşatılması gerektiğine inandım ve bu mahlasın
yükünü sırtlayarak Ahmet Kundakçıoğlu hocama gittim. O da benim bu
mahlası hak ettiğime inanarak onayladı. Ve artık Çukurovalı, benim adım
gibi oldu.
Şiir, bazen sessizce akan bir dere, bazen yüreği kavuran bir
yangın olur. Kitabınıza ismini veren ‘İçim Sen Dışım Dara’ adlı
şiiriniz, büyük bir sevdanın, derin bir sızının izlerini taşıyor. Bu
şiiri yazarken sizi böylesine duygulara sürükleyen neydi?
Benim yalnızca “İçim Sen, Dışım Dara” şiirim değil, tüm şiirlerim,
yaşadığım büyük bir aşkın sesidir. Aşk, iki insan arasında olabileceği
gibi, Hak ile bir olan gönüllerde de yeşerebilir. Ancak kitabıma adını
veren şiir, bir daha asla yaşanamayacağını bildiğim bir aşkın ardından
yazıldı. Severken ‘o’ vardır, ‘ben’ yoktur. ‘O’ vardır, ‘sen’ yoksun.
Seven için değerli olan, içindeki ‘o’nun sevgisidir. Ben, kendimi boş
bir kap gibi görürüm; eğer onun aşkıyla dolu değilsem, kendimi değersiz
hissederim.
Günümüzde pek çok kişi şiirin eskisi kadar ilgi görmediğini, hatta unutulmaya yüz tuttuğunu düşünüyor. Bu fikre katılır mısınız?
Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir; diyalektik bunu söyler.
Değişimin durdurulması mümkün değildir; popüler kültür çok hızlı
tüketilir. Şiir, hiçbir zaman unutulmayacaktır. Yüzlerce yıldır şiir
vardı, var olmaya da devam edecektir. Sadece çağın gerisinde kalmamak
gerekir. Geleneği taşıyarak geleceği kucaklamak gerekir.
En sevdiğiniz 5 şair kimdir dersem yanıtınız ne olurdu?
En zoru beş şair seçmek olacak, Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin Korkmazgil,
Ahmet Arif, Mayakowski, Ulu Ozanlarımız diyerek bu sorudan kendimi
kurtarayım.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Okurlarınız bol olsun.
Ben de size bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum. Yarına, bu gün
yaşadıklarımızı aktarabilmek adına şiirimizi okumaya, anlamaya,
anlatmaya çalışan herkese selam ederim.