Kitap Hakkında
SUNUŞ
Ölüm
deyince ne düşünürsünüz? Son mu yoksa sonsuzluk mu gelir aklınıza?
Herkesin
zihninde ölüm kavramı bambaşka bir surettedir.
Kimisi
bir kurtuluş, kimisi bir başlangıç, kimisi ise bir felaket olarak görebilir
ölümü.
Mesela
ölümü felaket olarak düşünen biri, ölümün kendisine yaklaştığını anladığında sarsıntıya
uğrar. Felaketin, kapısını çalmaya geldiği gerçeğini taşıyamayabilir. Bu yüzden
ölümü normalize veya romantize etmeye çalışabilir.
Ölümü
bir son addeden kişi, sevdiği birini yitirdiği zaman bu gerçekle yüzleşmekte
zorlanır. Sevdiğiyle geçirdiği zamanın gerçekten sonuna geldiğini, o kişinin
ona bir kez daha bakamayacağını, bir kez daha sarılamayacağını, onunla bir kez
daha konuşamayacağını kabullenemeyebilir. Bu gerçek, insanın sırtına normalde
olacağından katbekat daha ağır bir yük olur. İnsan kendini, bunun gerçek bir
kayıp olmadığına, bir gün bir şekilde kavuşacaklarına ikna etmek ister. Yani
insan, sevdiği birini yitirince ölümün bir son olduğuna değil bir sonsuzluk
olduğu düşüncesine tutunur. Böylece; kendisi de öldüğünde kaldıkları yerden
devam edeceklerdir; yani o kişiyle geçireceği zaman bitmemiştir, yarım kalmıştır.
Böylece;
ölümün insan zihninde duruma göre farklı perspektiflere evrilmesinin dünya
hayatını daha katlanılabilir kıldığını anlıyoruz.
Cana
Kandemir’in de zihninde ölüm neydi, ne oldu?
Cana
Kandemir ihtiraslarının peşinde koşan, aşkı, sevgiyi tutkuyla yaşayan bir
kızdı.
Dünyada
kendisi için değeri paha biçilemez, vazgeçmek istemeyeceği şeyler
biriktirmişti.
Onun
ruhunda ölüm; acı, çile ve felaketle eş anlamlıydı.
Ona
ölümü masumane gösterebilecek tek bir şey yoktu.
Ölüm
ona geçmişi, kanı, acıyı hatırlatıyordu.
Ona
göre ölünce her şey tamamen biterdi, bedeni toprağın altında taaffün etmeye
başlardı ve geriye sadece kişinin arkasında bırakmayı başardığı izler kalırdı.
Cana
asla dünyada yaşadıklarından, biriktirdiklerinden bir şey kaybetmek istemiyordu.
Fakat
ilerleyen günler, aylar ona ölümün o kadar da korkunç bir şey olmadığı, hatta
epey normal bir şey olduğu düşüncesini kazandırdı.
Bir
yerden sonra ölümün son olduğu fikrini, ruhu kaldıramayacak raddeye geldi.
Cana
karmakarışık hissediyordu, hissedebileceği her şeyi aynı anda deneyimliyordu
sanki.
Huzur,
sıkıntı, yas, keder, gurur…
Ruhu
her duyguyu aynı anda yaşıyor, onu arafta bırakıyordu.
Cana
Kandemir koskoca bir yıl geçirmişti böyle.
İhtiraslar,
verilen kayıplar, tebessümler, gözyaşları.
On
beş yaşı ona hepsini birden armağan etmişti.
Henüz on beş yaşında mıydı, yoksa şimdiye kadar on beş koskoca yıl yaşamış mıydı?